Merhaba, hayatın bizi her an farklı bir duyguyla kucaklamasına şaşkınlık duyarak başladım bu yazıya. Öfke, mutluluk, şaşkınlık, hayal kırıklığı, iğrenme... Bazen o kadar hızlı değişiyor ki hissettiklerimiz o duyguyu yakalayamadan bir diğerine ondan bir diğerine derken bir maratonda buluyoruz kendimizi. Duygularımızı doğru ifade edememe hatta bu beceriyi öğrenememe bundan mı kaynaklıdır, bu hızlı değişimden?
Varlığımdan ve bugüne dek oluşturduğum tüm şemalardan uzaklaşıp şöyle bir baktığımda tüm anlamlarımın "şey"lerden ibaret olduğunu görebiliyorum. Bunu bilmek sancıtıyor, kabullenmek zorluyor ancak evet, doğru. Hiçbir şeyin iyi kötü bir anlamı yok, sadece bir şey olarak varlar ancak hayatımıza deneyimlerimiz sonucu yüklediğimiz anlamlarla öyle bir giriş yapıyorlar ki bu ayrımı yapmak çok zor bir hal alıyor.
Küçük bir çocuğun arkadaşıyla kaçamak gittiği kocaman bir alışveriş merkezinin büyüsüne kapılıp da eve gideceği saati bile unuttuğunu düşünün. Şaşalı mağazalar, ışıklar, kalabalık, süslü bir havuz... Farklı bir dünyayı öğrenmeye çalışırken havanın kararmasıyla merak yolculuğu da sona ermiş, üstüne bir de baba dayağı yemiş bir çocuk. O küçük çocuğun acıyan yerleri onu şaşalı alışveriş merkezine küstürmüş. Gözyaşları birkaç saat öncesinde gözlerini ayırmadan izlediği aşağı yukarı fışkıran havuzun suları gibi hızlı ve düzensiz akmış gitmiş.
Şimdi oraya sadece bir alışveriş merkezi diyebilir miyiz? Orası korku, merak etmemek, acı... Alışveriş merkezine küsmüş bir çocuğun hikayesi nasıl devam eder? Çocuktur unutur derler ama çocuk her yediği dayakta işittiği azarda onu da yad eder. Öfkesi kine dönüşür ve alışveriş merkezini öyle anlamlandırır. Ama hayat küslükleri sevmez, elbet tekrar bir araya getirir.
İşte hayatın bu orta yolu bulma çabası bizdeki duyguları alt üst eder, ne hissedeceğimizi bilemeyiz. Öfke kişinin her koşulda kendine doğrulttuğu bir silahtır. Hayatın bizi sürüklediklerine ve sunduklarına yeni bir pencereden bakmak öfkeyi dindirecek nedenler bulmayı sağlar. Bugün yirmi yıl önce alışveriş merkezine küsen, bir daha önünden geçmeyen bir danışanım hayatının en önemli kararlarından birini vermeye ve istediği hayatı elde etmek için yürüyeceği yolun planını çizmeye o alışveriş merkezine davet edildi. Bu daveti başka yerle değiştirmeye çalışan küskün, küçük bir çocuktu ancak hayatın eninde sonunda barıştırma çabasına direnecek kadar güçlü değildi. Oraya korkuyla gitse de tekrar aynı heyecanla, endişeyle ve hatta hayranlıkla izledi etrafını. Bu sefer oradan korkuyla değil de büyük bir başarıyla ayrıldı.
Aynı alışveriş merkezi yirmi yıl korkuyu hissettirmişken şimdiden sonra başarıya el verdi. Ve sizin içinse hala adını bilmediğiniz her alışveriş merkezi gibi havuzu olan bir mağazalar topluluğu. Sıkıntı veren durumlarımızın anlamını yeniden tanımlayarak duygu durum değişikliği yaratabilir, daha anlamlı ve çekici kılabiliriz. Hayat bizi küskünlüklerimizden kurtarmak istiyor yeter ki biz ara sıra penceremizi değiştirip farklı manzaralara açık olalım.
Comentarios