Danışanlarım pek çok farklı sebepten bana gelseler de seans sonunda mutlaka şu cümleyi duyarım; “ Ve İrem Hanım ben hiç hayır diyemiyorum…” Ben de sorarım, “Kimseye mi hayır diyemezsiniz?” Geçtiğimiz gün bu soruma aldığım cevap beni bu yazıyı yazmaya itti çünkü tahmin edebiliyorum ki birçoğunuzun hislerini de dile getirdi aslında. “Kimseye değil, benim için önemli olmayan insanlara neden diyemeyeyim. Ama çok uzun yıllardır hayatımda olan, sevdiğim kişilere diyemem çünkü onlar artık benim canımdan bir parçadır.” Bu cevap bize gösteriyor ki biz hayırlarımızı durumlara, olaylara değil de kişilere söylediğimizi düşünüyoruz.
Mükemmel bir eş, iyi bir dost, akıllı bir evlat olmanın yolu ilişkide olduğumuz kişilere hayır dememekten geçiyor. Hayır demek reddetmektir ve karşı tarafı çok üzer, yaralar, kalbini kırar… Üstelik bu zamana kadar hiç hayır demeyip hep bir şekilde idare etmişken birden hayırlar demeye başlanırsa karşı taraf sizin son derece değiştiğinizi düşünecektir ve bu da ilişkinizi gittikçe kötüye sürükleyecektir. Evet, işte tam da bu akılcı olmayan inançlar nedeniyle hayır dememeyi sürdürüp kendi isteklerine, doğrularına ve mutluluğuna perde çekenleriniz vardır. Bu inançları akılcı ve sizi korumaya hizmet eden yeni düşünceler ile değiştirmeniz sandığınız kadar zor değil.
Hayır diyememe durumunun temelinde hayır duyamama da vardır. Kişiler hayır cevabını aldığında bir reddediliş hissettiğinden bu durumu korkunç bir duyguyla eşleştirir ve bunu sevdiği kişilere yaşatmak istemez. Ancak zamanla çevresinden duyduğu hayırlar arttıkça hissettiği dengesizlik kişiye hayır diyememenin bir sorun olduğunu hatırlatır. Bir isyan bayrağı çekmek ya da intikam alma yolu olarak o da hayır demeyi dener ve karşılığında şu cümleyi duyar, “SEN ÇOK DEĞİŞTİN…” Değişmek. Aslında bunun için çok başlangıçlar yapılır, sayısız denemelere girilir, hayatının bu sayede düzene gireceğine inanılır. Ama sevdiğimiz birinden bunu duymak bizi bir enkazın altında bırakır. Neden peki? Çünkü bir şekilde sevilmiş, kabul görmüşüzdür ve değişmemiz artık onun istediği gibi biri olmadığımızı hissettirir. Ve geldiğimiz konumu kaybetmemek uğruna bizi geliştirecek değişimden kaçarız. Sıkı sıkıya bağlanır daha fazla fedakarlıklarda bulunuruz ki değişmediğimize ikna edelim. Hayır demek için çıktığımız yolda tüm hayırları içimizdeki sese der, o sesi susturur ve karşı tarafı memnun etmek için çabalar dururuz. Bu yolda gelinen yer neresidir? Tabi ki kırık kalpler durağı.
Bazen de sevdiğimiz kişileri üzme tedirginliğinin yanında kendimizi tanımlarken kullandığımız sıfatların da değişmesinden korkarız. Örneğin yardımsever biri olduğunuzu söylediğinizde birinin destek isteğini reddedemezsiniz. Misafirperver olduğunuzu söylediğinizde ani bir misafirlik teklifine hayır demeyi kabalık bulursunuz. Yani kişiliğinize uygun davranmak için istemediğiniz durumlara onay vermek zorunda kalabilirsiniz. Ancak böyle bir durumda daha objektif bir değerlendirme yapmanızı istiyorum. Varsayalım ki bir arkadaşınızın sizden pek de hakim olmadığınız bir konuda yardım isteği oldu sırf geri çevirmemek için kendinizi büyük bir sıkıntının içine sokabilirsiniz. Zamanınızı o konuda bilgi sahibi olmak için harcayabilirsiniz. Karşı tarafı memnun etmek isterken kendinizi istemediğiniz bir kafa yorgunluğunun bazen de fiziksel yorgunluğun içine sokarsınız. Günün sonunda yine olumsuz etkilenen siz olursunuz. Size olumsuz duyguyu hissettirenin ise hayır diyemediğiniz kişi olduğuna ikna olursunuz. Şöyle bir özet yapayım bakalım durum nasıl gözüküyor. İyi biri olduğunuzu veya sevginizi kanıtlamak için hayır demediniz ve sonunda kötü hissettiniz şimdiyse o kişinin ismi size hissettiğiniz o olumsuz duyguyu, baskıyı ve sıkışmışlığı hatırlatıyor. Böylece içten içe o kişilere karşı öfkenizi besliyorsunuz. Söylenemeyen hayırlar kişiyi hayal kırıklığına ve mutlaka mutsuzluğa sürükler.
Hayırlar kişisel sınırlarınızdır ve bu sınırları belirlemek de sahip çıkıp korumak da sizin sorumluluğunuzdadır. Sınırlarımızın başlangıcıyla ilgili okuduğum ve çok etkilendiğim tanımı Sahra Hazal Kaleli şöyle yapmış; “Bedenin sana verildiğinde bir deriyle kaplı olacak. Bu seni, dışındaki dünyadan ayıran sınırın, varlığının bitip başladığı yer. Senin için önceden çizilmiş olan tek sınır bu. Geri kalan sınırların hepsini senin çizmen gerekecek. Ne kadar ustaca çizersen o kadar az hasar alacaksın.” Kaleli bu tanımını aynı zamanda insan olma kurallarının da içine dahil etmiş. Sınırlar sizin varlığınızdır, koruma kalkanınızdır. Ne kadarlık bir alanda yaşamak istiyor hangi tehditlerden korunmak istiyorsanız sınırlarınızı ona göre belirleme de özgürsünüz. Ancak ne zaman ki refahta yaşamak isteyip kendinizi bir kafese hapsedersiniz bunun da sizin kararınız olduğunu kendinize hatırlatın. Değişim sizinle başlayacak, kendinizden başkalarının isteklerine hayır dediğinizde onlar sizin kadar yara almayacak. Hayırların reddediş değil tercih etmeyiş olduğunu ve kişilere değil durumlara söylendiğini kabul ettiğinizde eminim ki bu kelimeyi kullanmak sizin için çok daha kolay olacak. Mücadelenizde bol şans diliyorum.
Commenti